Translate

Sayfalar

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Göktürkler'de Güzel Sanatlar

Göktürkler çağından kalma topraküstü eserler, (yazıtlar, heykeller, sunaklar, vb.) başta gelen önemli eserlerdir. Göktürkler genellikle mezar üzerine bir ev yaparlar ve evin duvarlarına ölünün çeşitli resimlerini çizerlerdi.



Orkun bölgesinde ve Kuzeybatı Moğolistan'daki kurganlar arkeologlarca kazılmıştır. Buradaki mezar tipleri binlerce çeşitli gruplara ayrılmıştır: Bu mezarlar tümsekli mezarlar ve bozkır mezarları diye gruplandırılır. Tümsekli mezarlar daha çok vadilere, dağ eteklerine yapılır, boyları 5 - 100 metre arasında değişirdi. Mezarın orta kısmı taşlarla doldurulur, tümsek biçimine getirilirdi. Bozkır mezarlar ise daha çok yüksek bölgelerde yapılır, etrafı dört köşe yassı taşlarla kaplanırdı. Ayrıca mezarların içine, yanına veya uzağına birer taş dikilidir. Bu taşlar üzerindeki damgalar dikkat çekicidir. Orkun boylarında ölülerin, süslü taş levhalardan yapılmış tabutlar içine gömüldüğü anlaşılmaktadır.



Toprakaltı buluntularına gelince: Orkun, Baykal Gölü, Altay (Kudırge, Tuyahta, Kuray kurganları) ve Tanrı Dağları'nda (Koçkar buluntuları, Gökbulak, Araköl, Issık Göl kurganları, Narın ırmağı buluntuları) yapılan kazılarda ilgi çekici ve bilgi verici pek çok eser bulundu. Altaylarda Göktürk çağına ait toprak kaplar bulunamamıştır. Ağaçlardan oyulmuş veya deriden yapılmış kaplar ele geçirilmiştir. Orkun ve Tula bölgesindeki kaplar, dar ağızlı sürahiler ile geniş ağızlı çömleklerden ibarettir. Katanda, Kuray, Tuyahta kurganlarında gümüşten, kulplu ve kulpsuz maşrapalar bulunmuştur. Maşrapaların altında Göktürkçe yazılar görülmektedir.

Kutanda kurganında bulunan elbise, Göktürklerin elbise tipleri hakkında bilgi vermektedir. İpekli kumaşlar kürkle süslendiği gibi, kürkten yapılmış elbiselere de tesadüf edilmiştir. Kemerlerin üzeri madeni plakalarla süslenmiştir, kemerlerin yanlarından sarkan birer süs uçları olduğu görülür. Kemere bu çağda deriden veya kumaştan bir çanta takılırdı.

Altay bölgesinde (Kudırge kurganı) bulunan bronz küpelerin bir kısmının halka biçiminde, bir kısmının da halkaya bağlı süsleyici unsurlarla zenginleştirilmiş olduğu görülür. Yine Altay dağlarında (Kudırge kurganı) bulunan eğri kılıç, Türk kılıçlarının prototipi olarak kabul edilmektedir. Batı Göktürkler'in sınırları içindeki Çu yöresinde de eğri kılıçlar bulunmuştur. Altay, Moğolistan ve Truva bölgesinde bulunan heykellerin birçoğu üzerinde eğri kılıç bulunduğu görülmüştür. Kılıçlar kına bağlı iki kayışla kemere tutturulmuştur.

Tanrı ve Altay dağlarındaki kurganlarda birçok yay parçası ele geçirilmiştir. Türk yayları kemik, ağaç ve sinirden meydana gelirdi.

Orkun ve Tula bölgesinde ve Altaylar'daki (Kuray) okların uçları üç perlidir. Özellikle Altaylar'daki Kuray okları yapılış bakımından en mükemmelleri sayılır. Altaylarda Katanda kurganında uzun mızrak ucu da bulunmuştur.

Altay ve Orkun bölgesinde ele geçirilen at koşumları da, (eyer, üzengi, gem, vb.) ilgi çekici buluntular arasında yer alır. Altay dağlarında çeliğin çeşitli cinslerine rastlanmıştır. Tuyahta ve Kuray kurganlarında ele geçen çelik cinsleri, bura halkının usta demirci olduğunu göstermektedir. Altaylar'a giden gezginler de bunu doğrulayıcı bilgi vermektedirler.

Göktürk tuğlarında alem olarak altın bir kurt başı vardı. Lena ve Yenisey ırmakları kıyısında Göktürk çağına ait kaya resimlerinde, çerilerin ellerinde tuğ taşıdıkları görülmektedir.

Göktürkler genellikle mezarlarının üzerine bir heykel dikerlerdi. Bu heykellerin ölüye mi, yoksa öldürdüklerine mi ait olduğu meselesi henüz anlaşılamamıştır. Göktürkler, öldürdükleri insan sayısı kadar mezarlarının üstüne balbal dikerlerdi. Ancak bu heykellerin balballardan ayrı olduğu sanılıyor, çünkü şamanlar bu heykellere son zamanlara kadar saygı göstermiş ve kurban kesmişlerdir.

Orkun heykelleri beyaz mermerden yapılmış ve perdahlanmıştır. Orta Asya ve Sibirya'daki taş minelerde olduğu gibi, bu heykellerin sağ elleri, birşey tutuyormuş gibi yukarı kalkık durumdadır. Heykellerin birçoğunun üzerinde elbise, kılıç, çanta, kemer, küpe, vb. titizce işlenmiştir.

Altay dağlarında (Kuray ovası) Tanrı dağlarında (Issık Göl kenarları, Büyük Kemine kurganı) Yenisey bölgesinde Göktürk çağına ait pek çok heykel ele geçirilmiştir. 


Göktürkler Devrinde Sanat
Altıncı yüzyıl ortalarında Orhun Nehri batısındaki yayla bölgesinde (Ötügen'de) kurulup, Mançurya'dan Karadeniz sahillerine kadar uzanan büyük Türk İmparatorluğu devlet ve millet olarak Türk adını kullanan ilk büyük siyasi kuruluştur. Çin kaynakları Göktürkler'in Asya Hunları soyundan geldiğini açıkça belirtir. Göktürk İmparatorluğu bu zamanda İl Hakan unvanını alan Bumin ve kardeşi İstemi ile 552'de kurulmuş, Mukan Hakan zamanında (553–572) en parlak devrini yaşamıştır. Bütün Orta Asya’nın Türkleşmesi için, bu ilk adım olmuştur. Kurulduğu zamandan itibaren idari bakımdan doğu ve batı olarak ikiye bölünen imparatorluk 630 yıllarında Çin nüfuzu altına girmiş ve 682'de İlteriş (Kutluk) Hakan'ın büyük devlet adamı Tonyukuk ile birlikte siyasi mücadeleleri sonunda doğu kısmı yeniden hâkimiyetini elde etmiştir. Kapağan Hakan zamanında (692–716) Orta Asya'da bütün Türkler bir devlet halinde birleştirilmiş ondan sonra gelen Bilge Hakan ve Kardeşi Kültigin Göktürk Devletinin en tanınmış şahsiyetleri olmuştur. Orhun vadisinde bulunan dikilitaş kitabeler onlar zamanından kalmadır. Bu abideler Türk dilinin bugün bile fazla zorluk çekmeden anlaşılan en eski yazılı ve edebi metinleri, aynı zamanda Türk tarihinin taşa yazılmış en eski kaynakları olarak zamanımıza gelmiş hazineleridir. Bunlarda kullanılan yazı da en eski Türk alfabesidir. Yenisei bölgesinde bunların altı ve yedinci yüzyıllardan kalma daha eski öncüleri vardır.

Orhun kitabelerinden birincisi, Bilge Kağan'ın 720'de öldüğü sanılan ihtiyar veziri ve büyük devlet adamı Tonyukuk'un hizmetlerini belirtmek üzere onun adına dikilmiştir. Bu kitabeyi Tonyukuk kendisi yazmıştır. Bilge Kağan'ın tahta çıkmasında kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Kültigin'in büyük gayreti olmuş, onun yardımı ile ordusunu derleyip düşmanlarını yenmişti. Buna karşılık Bilge Kağan kardeşini ordularının kumandanı yapmış, ölümünden bir yıl sonra da 732'de bir kitabe taşı diktirip, büyük bir mezar anıtı yaptırarak Kültigin'in adını ebedileştirmiştir. \ Ne yazık ki, kısa zaman sonra hain bir veziri tarafından zehirlenen Bilge Kağan da 734'de ölmüş, bir yıl sonra onun adına da bir kitabe dikilmiştir. Bunlar yarı tarihi mezar kitabeleridir.

Orhun kitabelerinin en mühimleri olan Kültigin ile Bilge Kağan yazıtlarının metinlerini yazan ve yaptıran, onların kız kardeşlerinin oğlu, prens Yuluğ Tigin olmuştur ki, Türk edebiyatında onun ayrı bir yeri vardır. Son zamanlara kadar Bilge Kağan ile küçük kardeşi Kültigin'in de burada gömülü oldukları kabul ve tahmin ediliyordu. 1958 yıllında Çekoslovak Arkeoloji Enstitüsü adına Lumir Jisl başkanlığında Orhun vadisinde yapılan araştırma ve kazılar sonunda büyük Türk kahramanı Kültigin'in mezar anıtından kalan kısımlar ve heykeller meydana çıkarılmıştır. Anıt önce soyulup sonra insafsızca tahrip edilmiş olduğundan heykeller parçalanmış ve çoğu kaybolmuş halde bulunmuştur. İkiye bölünmüş olarak Kültigin'in başı ile hanımına ait heykelin oturmuş halde gövdesi ve kırılmış başının burun, ağız ve çene kısmı bulunmuştur. Kültigin heykelinde baş tam cepheden yumuşak konturlarla işlenmiş, büyük kahramanın çehre hatları kuvvetli bir ifade ile kavranmıştır. Başındaki tacın ön tarafında relief halinde kanatlarını açmış bir kartal arması göze çarpıyor. Daha Hunlar zamanında tanınan ve sevilen kartal arması, kulaklı ve boynuzlu kartal şeklinde gösterilerek büyük bir kudret sembolü olarak ifade ediliyordu.

Aslında Kültigin ile hanımı yan yana oturmuş olarak canlandırılmıştı. Fakat heykeller parçalanınca birçok kısımları kaybolmuş, sağa, sola dağılmıştır. Ayrıca Balballar, yani kahramanın mağlup ettiği düşmanlarının heykelleri, bir çift koç heykeli, üzerine kitabe taşının dikildiği kaplumbağa heykeli başsız olarak ele geçirilmiştir. Çin kaynakları bu mezar anıtının yapılışını etraflıca bildirmektedir. Bu kaynaklarda; Bir sunak mabedi, Kültigin'in taştan bir tasviri, dört duvarda onun savaşlarının canlandırıldığı yazılıdır. Tang sülalesi kroniğinde bunun için altı sanatçının gönderildiği kaydedilmektedir. Mermer heykellerde Çinli sanatçılar çalışmış olabilir. Fakat balbalların Göktürk heykel sanatının karakteristik ve bir dereceye kadar portre hususiyeti taşıyan eserleri olduğunu ileri sürmek yerinde olur. Göktürkler zamanından kalan sayısız balbalların çoğu zamanla parçalanmış veya kaybolmuştur. Eski Türkler taş heykelleri ve kitabeleri boyuyorlardı. Khoitu Tamir büyük bloğunun büyük kitabeleri kırmızı ve siyah olarak boyanmıştır. Zhamtzarano'da keşfedilip halen Ulan Batur Merkez Milli Müzesi’nde teşhire konan balbal, bu bakımdan mühimdir. Bunun gözleri, burnu, bıyıkları, ağzı ve kulakları kahverengi ve sarı renkle belirtilmiştir. Fakat bunlar sonradan da olabilir.

Göktürk sanatı bugüne kadar hemen hiç denecek kadar az incelendiği ve bu konuda yayın olmadığı için birçok bakımdan herhangi bir fikir edinmek zordur. Kültigin mezar anıtında bulunan heykeller Göktürkler'in kıyafetleri bakımından paha biçilmez bir kaynaktır. Bunlar Orta Asya'da bugün de Türklerin giydiği kıyafete çok uygundur: Parçalar halinde kakmalı kemerler bilhassa dikkati çeker. Kemerlerin arkasına bir bıçak takılıdır. Gündelik eşyanın içine konulduğu küçük torbalar da kemerlere asılmıştır.

Dil ve edebiyat bakımından bir derece ileri ve zengin eserler vermiş olan Göktürkler'in sanatları da aynı derecede gelişmiş, fakat birçok soygun ve tahripler yüzünden pek az şey zamanımıza kalabilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanat,Resim,Heykel,Tiyatro,Sinema,Fotoğrafçılık,Dans