Translate

Sayfalar

20 Mart 2011 Pazar

Osmanlı Ressamları

Osman Hamdi,

(doğum 1842 İstanbul - ölüm 24 Şubat 1910 İstanbul)



1860'da hukuk öğrenimi için Paris'e gitti. Hukuk öğreniminin yanı sıra o dönemim ünlü ressamlarının atölyelerinde çıraklık yaparak iyi de bir resim eğitimi aldı.1869 yılında Bağdat Yabancı İşler Müdürlüğü''ne atandı. 1871'de İstanbul'a geri dönünce sarayda çalıştı. 1881'de Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi)'a atandı. Bu görevi ile Türk müzeciliğinin parlak dönemleri başladı. 1883yılında Güzel Sanatlar Akademisi Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'ni ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kurdu ve müdürlüklerini üstlendi. 1884'te o güne kadar hiç gündeme gelmemiş olan ve çokça kayıp verilmiş olunan bir zaafı, antik eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan Asr-ı Atîka Nizamnâmesini çıkarttırark yürürlüğe soktu.Osman Hamdi Bey, Nemrut Dağı, Lagina ve Sayda'da arkeolojik kazılar gerçekleştirdi. Sayda'da yaptığı kazılarda bulduğu, arkeoloji dünyasının başyapıtlarından sayılan, aralarında İskender Lahiti'nin de bulunduğu bir takım antik eserler çıkardı. Burada bulunan eserler bugün Osman Hamdi Bey'in bulmuş olduğu birçok eser gibi, kendisinin temellerini attırdığı İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.




Hüseyin Zekai Paşa (1859-1919)



Güzel sanatlara ait tetkikleri ve eserleri ile de tanınmış ressamlarımızdandır.1881’de Harbiye Mektebinden Mülazım(Teğmen) çıktı.İkinci Guillaume’un Suriye’ye seyahatinde Asarı Atika memuru sıfatı ile beraber bulunmuştur.Yıldız’daki Silah Müzesini Mahmut Şevket Paşa ile birlikte Zekai Paşa tesis etmiştir.Eski eserlere ve anıtlara dair Mübeccel Hazineler adlı ve değerli bir eseri basılmıştır.


Ali Çelebi (1904- 1993)

Cumhuriyet'in ilanıyla birlikte her alanda hissedilen değişim rüzgarları, resim sanatını da etkilemiştir. Avrupa'daki eğitimlerini tamamlayarak yurda dönen iki genç ressam; Zeki Kocamemi ve Ali Çelebi, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin değişim rüzgarlarını tuvallerine taşıyan ilk sanatçılar olmuşlardır. Bu isimlerin; bir değişim sürecinin başlangıç aşamasında anılmalarıyla bağlantılı tarihsel önemleri, Türk resminin bir çok dikkat çekici başyapıtına imza atmış tutarlı sanat yaşamlarıyla birlikte ele alınınca gerçek anlamını kazanmaktadır.

Ali Çelebi, uzun ya
şamının her bölümüne yayılan üretkenliğiyle, 20.yüzyıl Türk resminin neredeyse her döneminde faal olmuş bir sanatçıdır. 1904 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Bağdat mektupçuluğundan emekli aydın bir kişi olduğu bilinen babası, oğlunun sanatçı kişiliğinin gelişimde önemli bir rol oynamış olmalıdır. Vefa Sultanisi'ndeki resim derslerinde dikkat çeken Ali Çelebi, arkadaşlarından birisinin şu iki büyülü kelimeyi kulaklarına fısıldamasıyla yaşam yolunu çizmiştir;

Sanayi-i Nefise: "Hiç malumatım yoktu. Sanayi-i Nefise diye bir okul oldu
ğunun farkında bile değildim. Onun teşvikiyle Akademi'ye girdim. O zamanlar Akademi'ye orta, hatta ilkokul mezunları bile girebiliyorlardı."[TANALTAY, Dr. Erdoğan, Sanat Ustalarıyla Bir Gün, Sanat Çevresi Kültür ve Sanat Yayınları, Birinci baskı, İstanbul, 1989, s.20]

Böylece, henüz 14 ya
şındayken Sanayi-i Nefise'de Hikmet Onat atölyesinin bir öğrencisi olma şansını bulmuştur. Daha sonra kendisini derinden etkileyen İbrahim Çallı'nın atölyesine devam etmiştir. Çallı atölyesindeki eğitim, Ali Çelebi'nin sanatçı kişiliğini biçimlendiren en önemli etkenlerden birisidir.


Fabius Brest




19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa sanat çevrelerinde İstanbul ressamı olarak ün yapan Germain Fabius Brest (Marsilya 1823-Marsilya 1900), İstanbul pitoreskinin başlıca yaratıcılarındandır. Fransa'nın çeşitli devlet müzelerinde eserleri bulunan sanatçının Topkapı Sarayı Müzesi'nde ve pek çok özel koleksiyonda tabloları yer almaktadır. Brest özellikle 1980 sonrasında Türkiye'de oluşturulan özel oryantalist resim koleksiyonlarının aranılan ve sevilen ressamı olmuştur. İstanbul'un günümüzde tamamen kaybolmuş pitoresk köşelerini nostaljik bir özlemle onun resimlerinde yeniden bulmak mümkündür.


19. yüzyıl Paris Salonu'nda -Türkiye uzmanı- olarak tanınan Fabius Brest tablolarının ön planına yerle
ştirdiği günlük yaşantıyı oryantalist manzara dekoru içinde sunar. O, yapıtlarında pitoresk görünümlerin peşine düşş, bunu adeta kalıplaştırdığı canlı renkli ahşap ev gruplarını, gölgeli ağaç kümelerini, beyaz minare ve kubbeleriyle camileri, meydan çeşmelerini, boğazda yelkenlileri, farklı etnik giysilerle hareketli insan guruplarını kullanarak ifade etmiştir. Sanatçı kentte çalışan diğer oryantalist ressamlar gibi eski İstanbul'un batılılaşmanın etkisinden uzak, dar ve düzensiz sokaklarını, adeta birbirine değen ahşap evleriyle eski mahallelerini tablolarına konu almıştır. Manzaralarında Boğaziçi ve Haliç kıyılarındaki küçük yerleşmeleri anlatmayı seven Brest, İstanbul'u çok yakından tanımış olmakla birlikte resimlerinde gerçek görüntüyü aktarmaktan çok, kentten kendisinin algıladığı şiirsel bir dünyayı yansıtmak istemiştir. Sanatçı zaman zaman farklı mekânlardan derlediği görüntüleri, amaçladığı pitoresk etkiyi güçlendirmek için bir arada kullanarak -kapris-ler oluşturmaktan kaçınmamıştır. Çoğu kez yapıtlarında gerçekle hayal edileni birlikte ele alan Brest, ışığa ve ışıkla vurgulanmış renge önem verir. Genellikle açık renk tonlarını kullanır. Kompozisyonlarında resmin solunda ya da sağında gruplaşş evler, küçük bir mahalle kahvesi, çınar ağaçları, arka plandan yükselen beyaz bir cami, önde ise gündelik yaşantılarını sürdüren renkli giysileri içinde İstanbullular görülür. Osmanlı dinsel ve sivil mimarlığı hemen hemen tüm yapıtlarının egemen öğesidir.



Cihat Burak
(İstanbul, 8 Ağustos 1915 - 4 Mart 1994)




Öykücü, mimar, ressam. Galatasaray Lisesi'ni ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü'nü bitirdi (1943). Tekel Genel Müdürlüğü ve Bayındırlık Bakanlığı'nda mimar olarak görev yaptı. 1952'de Birleşmiş Milletler bursuyla Paris'e gitti. 1955'te Türkiye'ye döndü ve yine Bayındırlık Bakanlığı'nda çalıştı. Gaziantep Hükümet Konağı, İzmit Adliyesi, Ankara Banknot Matbaası, Rize Adliyesi, BeşiktaşŞair Nedim İlkokulu gibi yapıların projelerini çizdi. 1961'de yeniden Paris'e gitti, bu sırada bakanlıktaki görevinden ayrılarak resim çalışmalarına ağırlık verdi. 1965'te Türkiye'ye döndükten sonra yurt içinde ve dışında çeşitli sergiler açtı, karma sergilere katıldı.

Yozla
şan değerlere eleştiri ve mizah duygusuyla yaklaşğı yapıtlarında günlük yaşam sahnelerini anılara bağlayarak gerçekleri fantastik bir bağlam içinde ele aldı ve bilinen, tanıdık nesneleri bir düş dünyasının yaratıklarına dönüştürdü. 1970'lerden sonraki resimlerinde ölüm düşüncesini yoğun olarak işledi. Yaşamöykü yanı ağır basan öykülerine de plastik bir tat aktarmıştır, özellikle Cardonlar'da gerçekçi bir yaklaşımla fantastiğin sınırında gezen öğeleri başarıyla iç içe geçirdiği gözlemlenmektedir.
Yapıtları: Cardonlar (1981), Yakutiler (1992, Yunus Nadi Öykü Ödülü).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanat,Resim,Heykel,Tiyatro,Sinema,Fotoğrafçılık,Dans