Ebruda Sıra Dışı Bir Güzellik
Atilla Can
Ebru sanatına, “portre ebru” ve “kardelen çiçeği” formlarını kazandıran ve 2009’da Hat Dergisi yılın ebru sanatçısı ödülü alan Atilla Can, ebru sanatının sayılı yol göstericilerden biri…
Üniversitelerin güzel sanatlar bölümlerinde ebru branşını eklemek ve ders olarak okutmak gerektiğini düşünen Atilla Can, yurtdışında Türk sanatları içinde en çok kıymet gören sanatın ebru olduğunu, ancak Türkiye’de diğer sanat dallarına verilen kıymetin henüz ebruya verilmediğini düşünüyor. Atilla Can ile ebru ve benzersiz sanatı üstüne konuştuk.
Ebru sanatçısı Atilla Can
Röportaj: Mihriban Doğan
Ebruya nasıl başladınız?
Ebru sanatının varlığını biliyordum. Su üzerinde icra ediliyor olması onu tılsımlı ve enteresan kılıyordu. Bu da bende onun cazibesine karşı koyamayacağım hissinin uyanmasına vesile oldu. İçimdeki o coşku ve hararet ile ebruyu araştırmaya başladım. Ebru sergileri gezdim, ebrulu ürünleri inceledim, dokundum ve bu sanatı kesinlikle yapmam gerektiği kanısına vardım. Arayışlarım sırasında bir gün Sultanahmet’te bildiğim bir hat erbabının konuğu oldum. Ona ‘ebru öğrenebileceğim bir yer var mı?’ diye sorduğumda, yanına oturduğum kişinin, ''Ben ebru sanatçısıyım,'' demesiyle bir an şaşkınlık yaşadım. O kişi aynı zamanda hat hocasının talebesi olan Ali Çalışır'dı. Bu tanışıklık ile ebru ile yolculuğumun ilk biletini o gün almış oldum. İlk ders randevusu 29 Mayıs pazar gününe tesadüf etti. Mehteranların fetih nidaları içinde, İstanbul’un doğum gününde, o istisnai günde ilk ebru dersini alarak sanat yaşamıma başlangıç yapmış oldum.
2009 Hat Dergisi Yılın Ebru Sanatçısı Ödülünü kazandınız. Neler hissediyorsunuz?
Yapıtlarımın beğenilmesi ve kıymet görmesinin bir ürünü olarak ödül almak inanılmaz mutluluk verici bir his. Herkesin yaşamasını dilediğim duygular bunlar.
Sizin ebrunuzu diğer sanatçılarınkinden farklı kılan nedir?
Öncelikle diğer ebru sanatçılarının eserlerine bakmanızı ve farklılığı kendinizin görmenizi isterim. Ebrularımın farklı olması için, öncelikle kendi üslûp ve metotlarımı yaratmaya çalışıyorum. Yapılanın üzerine daha ne ekleyebilirim, onun gayretindeyim. Herhangi bir ebruma baktığınızda, “Bu hangi çiçek? Bu kimin ebrusu?” dememeniz için çabalıyorum. Bir de bakıyorum, belli bir zaman sonra diğer sanatçılar tarafından da kullanılmış. Bu da ebru sanatında yol göstericilerden biri olduğumu görmemi sağlıyor ve bana büyük bir haz ve keyif veriyor.
Ebru bizde çok uzun zamandır uygulanan bir sanat olmasına rağmen örneğin Necmettin Okyay’a kadar çiçek yapımı gelişmemişti. Sizin de sitenizde belirtmiş olduğunuz gibi hep belli sınırlar içinde yapılmıştı. Ebruda aslında su üstüne yapılmasından dolayı belli bir sınırlayıcılık, zorluk da var. Bu sınırları aşmak ne ölçüde mümkün? Sizin, örneğin ilk kez ebruda hiç denenmemiş bir şey olan portre yaptığınızı ve başarılı olduğunuzu biliyoruz.
Ebru sanatına vakıf olan için ebru zor bir sanat değildir. Ebru kuralları ve kaideleri olan bir sanattır. Kuralları ebru teknesindeki kitre koyar ve siz ona uyarsınız. Eğer siz kitrenin dilinden anlarsanız, onu yönlendirmeniz ve ona hükmetmeniz kolaylaşır. Biraz uğraş ile su üzerinde istediğiniz figürü yapabilirsiniz. Düşünün, suya her damlattığınız boya daire şeklinde açılıyor ve siz o daireleri çiçek, yaprak formuna dönüştürmeye çalışıyor, hatta o daireden portre yapmaya çalışıyorsunuz. İlk kez su üzerinde portre yapan kişi olmak bana gurur veriyor. Ebru sanatçıları bilir, en basit çiçek figürlerini yaparken bile zorlanabiliyoruz. Portre ebru bambaşka, uç bir basamak. Göründüğü kadar kolay değil zaten, uzun zaman çalışmadığınız ara verdiğiniz zaman portre ebru yapmanız zorlaşıyor. Benim amacım ebruya yeni bir dal kazandırmak ve bir eksikliği (Bir cemre misali Atatürk) tamamlamaktı. Ebruda sınırları aşmak zor değil, portre ebru da bunun bir kanıtı olsa gerek. Disiplinli çalışarak ebruya yeni katkılar sağlamamız mümkün. Portre ebru ve kardelen çiçeği formlarını ebru sanatına kazandırma misyonunu üstlenmek gerçekten gurur vericiydi. Devamı da gelecek zaten...
Ebru sanatının günümüzdeki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ebru sanatı Zümrüdüanka gibi yükseldi artık. Kanat çırpışları ve gücü onu en yükseğe, zirveye taşıyacak, buna itimadım sonsuz. Ebru yapılırken ebruya bakan gözler, ister mavi ister kahverengi isterse yeşil olsun, hepsinde bir hayranlık, sevgi ve müthiş bir aşk var. O gözlerin sahipleri ister Türkçe ister İngilizce isterse Japonca konuşsun, hepsinin ağzından ve farklı dillerde, ‘fevkalâde’, ‘mükemmel’, ‘inanılmaz’, ‘olağanüstü’, ‘mucizevî’ kelimeleri dökülür; sanki ittifak yapmışçasına… Bu yaşananların hakikat olduğuna tüm kalbimle inandığım için, bu sanatın istikbalinin çok parlak olduğunun kanaatini taşıyorum.
Ebru sanatı diğer sanat dalları arasında hak ettiği değeri ve ilgiyi görebiliyor mu?
Şayet kıstas yurtdışı ise kendi fikrimdir: Türk sanatları içinde en çok kıymet gören ebru sanatıdır. Yurtdışında ebru sanatına inanılmaz bir alâka, aşırı bir ilgi ve itibar var. Kriteri Türkiye olarak düşünürsek, ebruya sevdalanan, aşka düşmüş, mecnun olmuş kitleler var. Kendi gayretleri ile bu sanatı sürdürmeye çalışan insanlar var. Çok bilinen bir sanat mı? Hayır! ... Bence Türkiye’de diğer sanat dallarına verilen kıymet henüz ebru sanatına verilmedi...
Tarihte birçok ebrucunun çok farklı sanat dallarıyla ilgilendiğini ve sizin de şiir yazdığınızı biliyoruz. Sanatın diğer dallarıyla da ilgilenmek bir sanatçıyı besleyip kendi sanatını daha iyi icra etmesini mi sağlıyor?
Elbette sağlıyor. Eskiden sanatçıların çoğu Hazarfen diye anılırdı. Yani elinden çok iş gelen, çok bilen manasında. Mesela Da Vinci'yi herkes çok iyi bir ressam ve Mona Lisa tablosuyla bilir. Ama döneminin iyi bir mühendisi ve iyi bir anatomi uzmanı olduğunu çoğu insan bilmez. Eğer kişi estetik, güzel duyu, maharet ve marifet sahibi ise sanatın farklı alanlarında da mahir olması olağandır. Başka sanat dallarıyla uğraşmanın içsel dünyayı geliştirdiği ve katkı sağladığı muhakkak bir gerçek. Bal, farklı farklı binlerce çiçeğin özünün toplanması ile ortaya çıkıyor. Sanat ta bala benzer, şiir, müzik, edebiyat velhasıl güzel olan her şey ile sanat beslenir ve icra edilen dala katkı sağlar.
Ebruyu Türklerden öğrenen Avrupalılarda şu anda ebru ne durumda?
Ebru bir Türk sanatı ve yine dünyada en iyi bu sanatı Türkler icra ediyor. 2011 yılı için bunları söylemek bir hakikat. Yalnız yarın ne olur bunu kimse bilemez. Şu an ebruda erişilmez noktada oluşumuz bizleri çok yanıltmasın. Ben sanatın evrensel olduğuna inanırım. Sanatı, iyi sanatçılar ülkelerine mal ederler. İspanyol ebruya kötü gözle bakılabilir mi? Güzel olmadığı söylenebilir mi? Şu an bizimmiş gibi gözüken kavramlar ilgisizlik ve değer vermemekle yarın bir başkasının olabilir. Size soruyorum, kim lale çiçeğinin Hollanda'nın sembolü olmadığına beni inandırabilir? Bir tutsak ve köle muamelesiyle, lale soğanlarının baston içine konularak yurt dışına kaçırılışları ve bir ülkenin baş tacı, sembolü oluşlarının hikâyesini kaç kişi bilir? (İstanbul’da bir çınar altında). Asıl mühim olan ve ders çıkartmamız gerekenler bu tarz mevzular olmalıdır.
Çömlek yapmanın, çamur doğal bir madde olduğu için insanın stresini giderdiğini söyleniyor. Suyla uğraşmak da böyle bir etki yapıyor mu?
Yaptığınız işe tutkun olursanız, sanatın hangi dalıyla uğraşırsanız uğraşın, ruhunuzun huzurlu ve mesut olduğunu hissedersiniz. Su ile uğraşmak stresimi alıyor mu? Kızım Su ile uğraşmak ise elbette stresimi alıyor ve mutlu oluyorum. Yaşamın temeli, vazgeçilmezi sudan bahsediyorsak, onun lütuflarını, yararlarını hakir görmek kimin haddine...
İnternet’te izlediğim Türk ebru sanatçılarının videoların altında yabancılardan ve Türklerden çeşitli yorumlar vardı. Kimisi, “Bu adam bir büyücü mü?” derken, birçoğu “Bu sanatı nereden öğrenebiliriz? Çok etkilendik,” diye soruyordu. Aslında genç kuşakta yoğun bir ilgi var. Ebruyu yaygınlaştırmak için neler yapılabilir?
Ebru sanatının yapılışına tanık olmak çok ayrıcalıklı bir duygu. Aldığınız keyfin tarifi imkânsızdır. Ebru sanatının yapılışını görüp de etkilenmemek mümkün değildir. O nedenle bu sanatın yaygınlaştırılması, kitlelere tanıtımı için, var olan ebru sanatçılarını tespit etmek ve onlara mutlak destek vermek gerekliliğine inanıyorum. Ayrıca üniversitelerin güzel sanatlar bölümlerinde ebru branşını eklemek, ders olarak okutmak gerekli. Sanatın bilim ile irdelenmesi, bu sanattaki eksiklikleri giderecek ve onu hak ettiği yere getirecektir.
Videoları izlerken ilk başta birer nokta halindeki renklerin hünerli fırça darbeleriyle çeşitli çiçeklere, desenlere dönüştüğüne tanık oldum. Ancak gördüğüm kadarıyla elin birazcık kaymasıyla bile resim bozulabilir yani hiç hata kaldırmıyor. Ebru yapımı hakkında bu konuya ilgi duyanlar için, birkaç bilgi verebilir misiniz?
Ebruda her desenin ayrı bir hareketi var. Öğrencilerimden birkaçı eline bizi aldığında elleri titremeye başlardı. Sonuç olarak da ebru yapmak imkânsız hale geliyordu. Ebruda el ve göz koordinasyonunuzun çok iyi olması gerekli. Yeri geliyor kurşunkalemin bıraktığı bir nokta boyutu kadar alanın tam ortasına müdahale etmeniz gerekebiliyor. Aldığınız nefesin bile ebrudaki desenlerinize zarar verdiğinizi görebiliyorsunuz. Ebruda dikkat çok önemli, doğru söylüyorsunuz, ebru hata kabul etmiyor.
Ebru ve Tasavvuf arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
Tasavvuf Arapça bir sözcük olan, yün manasına gelen ''suf''tan gelir. ''Rahatlığın ve zevkin her türü, insanı Allah'tan(cc) uzaklaştırır'' düşüncesine inananlar yün kıyafetler giyer ve onlara da “Sufi” (yüne bürünmüş) denirdi. Tasavvufun; nefsi kontrol etmek, edepli olmak, acı çekmek gibi koşulları vardı. Tasavvufçu; ilim ve irfan sahibi, hoşgörülü, merhametli, cömert olup, kibirden uzak, edebe riayet ederdi. Ebru ve tasavvuf bambaşka konular. Yalnız aralarındaki ilişki, ebrunun su ile yapılmasından dolayı tasavvufu anımsatıyor olabilir. Çünkü su; saflığın, temizliğin, sadeliğin, duruluğun ve arınmışlığın sembolüdür. Bence ebru ve tasavvuf arasında ancak bu kadar bir ilinti kurulabilir.
Ebru ve Türk Musikisi arasında bir bağ kurulur. Sizin sanatınızı, icranızı ne derece etkiliyor bu?
Müzik benim için marifet ve kabiliyet ile oluşturulan, inanılmaz tılsımlı ve etkileyici bir sanat dalı. Müziğin bir kudreti ve enerjisi olduğuna inanırım. İnsan bedeni ve ruhu arasında bir geçit olduğunu, o geçidin kilitli bir kapı misali kapalı olduğunu varsayalım. Müzik bir anahtar misali o kapıyı açar, bedeni ve ruhu buluşturur ve ilahi bir güç verir insana. Bir anahtarın her kapıyı açamadığı gibi, her müzik türü de insan ruhuna hükmetmeyebilir. Kiminin anahtarı Türk musikisi, kimimin klasik müzik. Kimi ney sesine hayrandır, kimisi piyano sesine. Ben müzikte çeşniyi severim ve müzikte aradığım kriter; kalite, zarafet ve hazdır. Bana bunları yaşatan her tür müzik, ruhumun kapısını açabilir. Tabii ki bu da sanatıma olumlu anlamda yansır diye düşünüyorum.
İsteyen herkes ebru yapabilir mi? Ebru yapmak insana ne kazandırır? Ebru sanatını öğrenmek isteyen ve bu konuda hiç deneyimi olmayan okuyucularımıza ne tavsiye edersiniz? Ebruya nasıl başlayabilirler?
Ebru eğitimi almış herkes ebru yapabilir. 4 yaşında da ebru öğrencim oldu, 55 yaşında da. Ebru öğrenmek için mutlaka çok iyi bir hocanın çıraklığını yapmak gerekli. Çünkü usta çıraklık ilişkisi gelenektendir. Diğer bir yöntem ise kurumların açtığı birçok ebru kursu var, hem ekonomik hem de devamlılık arz ediyor. Ebru sanatı insana ne kazandırır diyorsunuz. Ebru sanatı, insana su üzerinde sanat yapma ayrıcalığı tanır. Bu ayrıcalık sizin yeni insanlarla tanışmanıza vesile olur, itibar ve hürmet görmenizi sağlar, bu itibar ve hürmet ile ilgili bir de bakarsınız ki etrafınızda sizi seven bir beşer grup oluşmuş. Bunlar da insan yaşamı için anlamlı ve hoş şeyler olsa gerek.
İdol olarak gördüğünüz veya çok beğendiğiniz bir ebru sanatçısı var mı/ kimdir?
Elbette var. Ebru sanatında gül üstadı, hocam, ağabeyim, arkadaşım olan Ali Çalışır'ı çok beğeniyorum. Geleneksel çizgide ebruya başlayıp, yenilikçi akımın temellerini atan kişi. Bir gün ''Gül Ali' adının, zaman akıp gittikçe çok değerli bir marka olacağını ve bir ekole dönüşeceğine inancım sonsuz.
Ebruda Sıra Dışı Bir Güzellik [Atilla Can]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sanat,Resim,Heykel,Tiyatro,Sinema,Fotoğrafçılık,Dans