Translate

Sayfalar

24 Nisan 2011 Pazar

Metinden Sahneye Dramaturg Çalışması

Okuduğu yapıtı beğenen ve onun sahnelenmesini dileyen dramaturgun yaptığı ilk iş, metnin bir kopyasını yönetmene, öteki dramaturglara, çevre tasarımcılarına, bestecilere ve bunların yardımcılarına ve başrolleri oynayabilecek oyunculara dağıtmaktır.
Herkes oyunu okuduktan sonra, sözkonusu kişilerden oluşan kurul toplanır ve metin üstünde tartışılır. Yapıtın
sahnelenmesi kurulca onaylandığında dramaturg her üyeden, genel anlamı ortaya çıkaracak biçimde, oyunu incelemesini ve sinopsisle birlikte ona yazılı olarak iletmesini ister. Amaç, metinde dikkat çeken noktaların gelecek toplantıda yeniden 'tartışılmasıdır, kimi zaman da, sahne aşamasında metinde yapılacak değişikliklerin. Tüm eleştiri ve uyarılar toplandıktan sonra metin bu kez dramaturg, çevre tasarımcısı, yönetmen ve gerekiyorsa besteciden oluşan daha küçük bir kurula teslim edilir. Dramaturgun çalışması bu aşamada çok önemlidir: Oyunu her yönüyle inceler, açımlar, düşünce dizgesini saptar ("göstermek istediğim şey"), ve herkesin algılayabileceği bir biçimde tiyatro diline aktarır. Bu çalışmaya koşut olarak, yazın dilinin sahne diline aktarımına yardımcı olabilecek, belge araştırmaları da yürütülür, aynı dönemde. Sözgelimi, Arturo Ui'nin Önlenebilir Yükselişi'nin hazırlıkları sırasında, haftalarca Al Capone ve Hitler'le ilgili incelemeler taranmış ve sekiz gün, günde dört saat olmak üzere, Nazilerle ilgili filmler seyredilmiştir. Büyük kurulun ana çizgileriyle ortaya koyduğu sorunları, küçük kurul ayrıntılarla işlemekte, metin tüm boyutlarıyla irdelenmektedir. Tek tek ele alınan her sahnenin içerdiği genel düşünceyle anlam saptanmakta ve bu çalışma sözkonusu sahnenin özünü ortaya çıkaran kısa bir metnin doğmasına yol açmaktadır. Sahneyi açıklamaya yarayan, "yorum-metin" de denilen bu tür altyazı oluşturma düşüncesini Brecht XVIII. yüzyıl İngiliz romanlarından almıştır.

"Bunlar imgelere nasıl dönüştürülür?" sorusuyla birlikte çevre tasarımı girer devreye. Metin incelemesi bitmiş sıra yapılan tüm çalışmaların sahneye aktarılmasına gelmiştir. Çevre tasarımcı, oyundaki kişilerin gelişimlerini sahneye yerleştirmek amacıyla, onların yer değiştirmelerini gösteren çizimler yapar. "Yerleştirme çizimleri" olarak adlandırılan bu çalışmalar oyuncuların sahne uzamı içindeki devinimlerini saptar ki, bu aynı zamanda sahnelemeye yönelik ilk adımı, daha doğrusu ilk düşünceyi oluşturur. Ardından oyunculardan, metni okuyarak roller henüz ezberlenmemiştir. sahnedeki yerleştirme çizimlerinde belirtilen yolları izlemeleri istenir. Böylece, sahnede yer değiştirmelerin önceden saptanmış olan düşünceleri yansıtıp yansıtmadıkları görülmüş olur; bir başka deyişle, düşüncenin sahnedeki devinime uygunluğu sınanır. Yine aynı bağlamda, sahneye girişler ve çıkışlar denetlenir ve ancak oyunun genel yapısı tutarlı bir bütün oluşturur gibi olduğunda, yönetmen girer devreye. Yönetmen oyuncularla, bedensel tutum ve davranışlar ile metin üstünde yoğunlaşır, ilk aşamadaki metin çalışmasında gözlemlenen sıkı ve titiz çalışmaya burada da tanık olunur ve her sahnenin hatta her bölümün (se"quence) özünü yansıtan altyazılar gibi, oyuncularla çalışmada da her hareket, her devinim uzun uzun düşünülür ve bilinçle sabitlenir, "gestus"a dönüştü-rülür. Provalar sırasında yönetmen dramaturgca denetlenir. Yönetmen kadar ayrıntıların içinde boğulma tehlikesi taşımayan dramaturg, oyunun genel çizgisini ondan daha iyi kollayabilecektir: Berliner Ensemble'a göre iyi bir dramaturg, benimsenmiş olan çizgiyi de koruyabilendir.
3. Günümüzde dramaturgun yeri ve işlevi
Yazarlıktan sahnede yazarın temsilciliğine, oradan, metnin sahneye aktarılmasından sorumlu kişiliğe geçen dramaturgun serüveni, aynı zamanda tiyatro sanatının etkinlik alanının yazın dilinden sahne diline kaymasının tanıklığıdır. Günümüzdeyse dramaturg, tarihsel süreç içinde ona yüklenmiş olan işlevleri ye¬rine getirdiği gibi, yeni görev ve sorumluluklar üstlenmiştir: Hem yapıma yönelik dramaturgi çalışmasının merkezindedir, hem de onun dışına taşar, genel olarak tiyatro kültürünün çeşitli alanlarını kapsar. Sözlük veya ansiklopedilerde genellikle, "Bir tiyatro topluluğuna, yönetmene bağlı veya bağımsız olarak çalı¬şan, gösterinin hazırlanmasından sorumlu yazın ve tiyatro danışmanı" olarak yapılan tanımı, aslında etkinliklerinin ancak bir bölümünü yansıtır. Dramaturgun çalışma alanı bundan çok daha geniştir, tartışmalıdır da. Dramaturgi kavramında olduğu gibi, açık ve kesin bir tanımlamaya gidilememesi, dramaturgdan -ona verilen değere göre- hem çok yönlü yararlanılması, hem de işlevinin tek boyuta, genelde raportörlük düzeyine indirgenmesi, özellikle ülkemizde, dramaturgun kimliğiyle ilgili belirsizliğin doğmasına neden olmuştur. Kimdir dramaturg? Yazar mıdır? Yönetmen midir? Bilgiçlik taslayarak ortalıkta dolanan mıdır? Yardımcı yönetmen midir? Entelektüel midir? Sanatçı mıdır?... Çağdaş tiyatro sanatında önemli bir yer edinmiş olan dramaturgu betimlemenin en sağlıklı yolu, onun etkinlik alanlarını ayrıntılarıyla incelemektir. Aslında sözkonusu alanlar birbirlerinden ayrı düşünülemezler; görüleceği gibi bunlar, tek ve aynı bütünü, tiyatro olgusunu, oluşturan öğeler olarak çıkarlar karşımıza. Çağdaş tiyatro anlayışı oyun dağarcığından, sahneden, seyirciden ve bu sanata hizmet eden öteki unsurlardan soyutlanamayacağı gibi, dramaturg! kavramı ve dramaturgdan da soyutlanamaz., Vurgulanması gereken bir başka nokta da, dramaturgi-de olduğu gibi, dramaturgdan yararlanıp yararlanmamanın, onu tiyatronun etkin bir parçası olarak görüp görmemenin bü¬tünüyle topluluğun ya da kurumun sanatsal görüşüne/ beklentisine bağlı olduğudur.


Ekler: Dosya

Metinden Sahneye Dramaturg Calismasi.doc


Türk tiyatrosunun tarihçesine bakıldığında dramaturg sözcüğünün tiyatro terimleri arasında uzun zamandır yer aldığı görülür. İlk kez Ankara Devlet Tiyatrosunda dramaturg adı altında görev yapan kişilerin çalışma alanları, tiyatroya gönderilen oyunları okumak ve bunlarla ilgili raporlar düzenlemekle sınırlanmıştır. Daha sonraları dramaturgun işlevi ödenekli tiyatrolarda aynı kalmakla birlikte, bir kavram olarak tartışma konusu olmuş genelde, pek etkinlik göstermese de, kendi dar çevresinde yavaş yavaş varlığını duyurmuştur. 1990′ lara gelindiğinde ise dramaturgluktan daha çok konuşulur olmuştur ama onu herkes kendine göre tanımlamaktadır ve ne yazık ki yapılanlar soyut tartışmadan öteye gidememektedir.
Yine aynı bağlamda, çağdaş dramaturgi anlayışı da bu aşamada söz konusu edilmeye başlamış, çok olmasa da kimi yazılarda, söyleşilerde çağdaş tiyatroda dramaturginin önemine değinilmiştir. Ne ki dramaturgi anlayışındaki belirsizlik, dramaturg tanımında olduğu gibi, büyük ölçüde sürmekte ve bir kavram karmaşasına neden olmaktadır. Konuyla ilgili tartışmaların düzeyi ve bir noktadan sonra tıkanıp kalmalarının nedeni, birbirlerinden soyutlanamaz olan bu iki kavramla ilgili bilgi ve birikim eksikliğine, yada çağdaş tiyatroya değin donanım yetersizliğine bağlanabilir. Bir çok alada tanık olduğumuz gibi Türkiye’ ye dramaturgluk uğraşı, ona gereksinim duyulmadan “ithal” edilmiştir ve bunun doğal sonucu olarak da son derece kısıtlı, kimi zaman da yanlış alanlarda kullanılmaktadır.
Tüketilmiş bir yılı iyi ve anılarıyla geride bırakırken, bizi ekranın, gazetelerin karşısına bağlayan, meraktan şaşkınlığı, üzüntüden öfkeye savuran onca seyirci kalmanın .tuhaf duygusunu yaşıyoruz. Bu uzun yılda, çoğu zaman, hangi olayın gerçek, hangisinin kurmaca olduğunu düşünürken, kendimizi grotesk bir oyunun içinde hissettik. Yaşanan olaylardaki anlamlı ve anlamsızlığı kavramak yada dertlerimizden birazcıkta olsa uzaklaşmak için, sinemalara, kitaplara, sergilere, tiyatrolara sığındık. Peki aradığımızı bulabildik mi?
Dramaturgi kaygısı olmadan, böyle bir bilinç oluşmadan dramaturg yaratılmıştır ülkemizde ve günümüzde yaşanılan çatışmalar, işlevi pek de kestirilemeyen bir görevin türetilmesinden kaynaklanmaktadır. Oysa çağdaş anlamıyla dramaturg bizimki gibi eğitimi zayıf, okuma inceleme, araştırma alışkanlığı olmayan ve genellikle okuldan aldıkları eğitimle yetindikleri ülkelerde, tiyatronun çağını yakalayabilmesi için etken olabilecek asal kişilerden biridir. Çünkü tiyatromuzun asıl sorunu, teknolojiden de önce, nitelikli, yaratıcı insan malzemesidir. Çağdaş tiyatronun, tiyatro bilincinin değişmesi sonucunda oluştuğu göz önüne alındığında, sıkıntının salt ekonomik olmadığı çıkar ortaya; asıl engel, tiyatronun özünü oluşturan donanımlı kişilerin azlığıdır, insan altyapısının yetersizliğidir. Öte yandan, tiyatro bilincinin değişmesi, bakış açısının farklılaşmasının bir sonucudur. Yeni tiyatro düşüncesi, “başka” bir tiyatro yapma gereksiniminden doğmuştur. Gel gelelim insanın daha iyiyi, güzeli isteyebilmesi için, her şeyden önce onu bilmesi, onun ayrımında olması gerekir ki, bu da bir bilgi, görgü, kısacası birikimle olasıdır. Ve bu kültürel, sanatsal beslenme olmadan, en gelişmiş teknik, teknolojik araçlar bile tiyatroyu çağdaş kılamaz.
Seyirci ve sahneye yaklaşımın değişmesiyle birlikte yeniden yapılanan ve bir bilgi ve kültür işi olarak değerlendirilen çağdaş tiyatroda dramaturgun işlevini açımlayabilmek için dramaturgi kavramını incelemek gerekir. Çağdaş dramaturgi anlayışı ise araştırmacıyı, modern tiyatronun başlangıcına yani yönetmenin sahneye çıkışına götürecektir. Gerçekten de, çağdaş tiyatroyla ilgili hangi olguyu incelerseniz irdeleyin karşınıza hep, ona bugünkü kimliğini kazandıran, sahneleme eyleminin özerk bir sanat dalına dönüşmesi ve buna bağlı olarak, yönetmenini sahnenin egemen kişisi olarak görülmesi çıkar. Durum böyle olunca, çağdaş tiyatroyu oluşturan asal öğelerin anlam ve işlevlerini kavrayabilmek için, tiyatronun yazın alanından kurtulup bir sahne sanatına dönüşmesini sağlayan, sahneleme (sahneye koyma) olgusunun gelişimini izlemek kaçınılmaz olur. dramaturgi ve dramaturg için de durum aynıdır. Günümüzde giderek kendinden daha sık söz ettiren, tartışılan, ne oldukları hem bilinen hem de bilinmeyen bu kavramların ortaya çıkma nedenlerini araştırmak, tanımlamalarını yapabilmek ve tiyatro sanatı içindeki yerlerini, işlevlerini belirleyebilmek için bizim de, tiyatro etkinliğine yeni bir boyut getirerek onu kökten değiştiren sahneleme anlayışının doğuşundan yola çıkmamız gerekecektir.
Ne ki, XIX. Yüzyılın ikinci yarısında yaşanan ve çağdaş tiyatroyu etkileyen sahneyle ilgili gelişmeleri izleyebilmek için, bu dönemi hazırlayan XVII. İle XVIII. yüzyıllara uzanmak kaçınılmaz olacaktır. Çağdaş tiyatroda dramaturginin ve dramaturgun yerini ve işlevini araştırmaya, bunlara olabildiğince açıklık getirmeye çalışan bu kitap,ister istemez, çağdaş tiyatro anlayışının kısa bir tarihçesini de sunmuş olmaktadır okuyucuya. Dramaturgi ve dramaturg kavramlarının üstünde bu denli durmanın asıl amacıysa, tiyatro sanatının ince beğeni ve çok yönlülük, özellikle de bilinç isteyen bir sanat dalı olduğunu bir kez daha anımsatmaktır. Bunun ardından da, epeydir unutulmuşa benzeyen duyarlı bir noktanın altını çizmek gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanat,Resim,Heykel,Tiyatro,Sinema,Fotoğrafçılık,Dans