Translate

Sayfalar

6 Haziran 2010 Pazar

Exlibris Sanatı - Exlibris Sanatı Hakkında

Exlibris Sanatı

Exlibris hem dünyada hem de ülkemizde çok az tanınmasına rağmen kökeni çok eskilere giden bir çizim sanatı... Bir kitabın ön kapağının içine, bir ressam tarafından çizilen ve o kitabın sahibini gösteren çizimler, 500 yıldır kullanılıyor.



Exlibris çok bilinen bir kavram değil. Kitap düşkünleri ve plastik sanatların, resim, grafik ve desenin takipçileri exlibris sanatıyla tanışmış olabilirler; ama bunun dışında pek bilinen bir uygulama değil. Bu yüzden biz de exlibris’in ne olduğundan kısaca söz ederek başlamak istiyoruz.

Exlibris, en kısa ve anlaşılır tarifiyle bir kitabın kime, yani hangi okura ait olduğunu gösteren bir sanat eseridir. Kitapların ön kapak içine, kitabın sahibinin isteği üzerine bir çizer tarafından yaratılan bir desenin yapılması esasına dayanıyor. Exlibris denen bu kişisel damganın ilk kez nerede ve nasıl ortaya çıktığına değineceğiz. Fakat belki daha önce bunun kitaplara yansımadan önce başka objeler için geçerli olan bir uygulama olduğunu anlatmalıyız.

Çok eski çağlarda, insanların temel ihtiyaç maddelerinin ticari amaçla taşınması sırasında amforalar kullanılırdı. Zeytinyağı, şarap gibi akışkan tüketim maddeleri bu amforalarla taşınırdı ve özellikle bizim Ege kıyılarımız, o eski çağların önemli liman ticareti merkezleri olduğundan, burada yaşayan Yunan kolonileri amfora üretiminde bir tür ustalığa erişmişti. Bugün Bodrum Sualtı Arkeolojisi Müzesi’nde sergilenen çok sayıda amfora, bizim kıyılarımızdaki batıklardan gün ışığına çıkarıldı. İşte bir objeye “kalıcı imza” atma düşüncesi bu çok eski tarihlere kadar uzanıyor. Amfora dönem için çok önemli bir taşıma aracı olunca bu amforaların üretiminde ustalaşan Yunan zanaatçılar da eserlerinin diğerlerinden ayrılması için kendi imzalarını ya da atölyelerinin imzalarını amforalar üzerinde kullanmaya başladılar. Bir başka deyişle, kişilerin bir nesnenin “kendilerine ait” olduğunu vurgulama arzusu çok eskilere dayanıyor.



Bir kitabın sahiplenilmesi anlamında ise bu süreç daha çok matbaanın kullanılmaya başlanmasından sonraya dayanıyor. Matbaa öncesi elle yazılan ve çoğaltılan kitaplar, usta hattatların izini taşırdı. Kitaplara sahip olmak yaygın bir şey değildi ve gerek Avrupa’da gerekse doğu toplumlarında kitaplar genellikle saraylara, dolayısıyla kral ve prenslere ait olurdu. Ayrıca Avrupa’da kiliselerin, Müslüman toplumlarda ise medreselerin kütüphaneleri bulunurdu. İşte o dönemin “butik” üretimi sırasında hükümdarlara ve onların haleflerine ait kitaplar özel olarak kaleme alınır ve başkaca bir işarete gerek duyulmadan, kitabın kimin için çoğaltıldığı anlaşılırdı.

Ama 15. yüzyıldan başlayarak, kitapların matbaa makineleriyle çoğaltılmaya başlanması, bir yandan çok yaygın bir okuma olanağı yaratırken, diğer yandan elle yazımın getirdiği özgünlüğü bir standarda bağladı. “Özel” kişilerin kitapları, o çok sayıda baskının arasında ayırt edilemiyordu. Avrupa’da, matbaada çoğaltıldığı halde kral ve prenslere ya da önemli kiliselerin kütüphanelerine hazırlanan kitaplar için bir farklılık yaratılması düşünüldü. Başlangıçta bu farklılık küçük bir etiket gibi tasarlanmıştı ve “…’nın kütüphanesinden” anlamına gelen exlibris sözcüğü ile birlikte sahibinin adını içeriyordu. Sonra zamanla bu etiketler, kitabın sahibine dair küçük görsel çağrışımlar sağlayacak desenler de taşımaya başladı. Böylelikle exlibris sanatının ilk tohumları atılmış oldu.

Bugün bilinen en eski exlibristin, 15. yüzyılın ortalarında Güney Almanya’da ortaya çıktığı sanılıyor. Daha eskisi bulunana kadar, eldeki en eski exlibris olarak, 1450’li yıllarda “Igler” (Kirpi) lakabıyla anılan Alman papaz Johannes Knabenberg için yapılan ve çayırda bir çiçeği ısıran kirpinin betimlendiği 19 santim boyutundaki çalışma kabul edilecek.

Matbaa tekniğinin gelişimi ve kitap kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte exlibrisler, Almanya’nın yanı sıra diğer Avrupa ülkelerinde de görülüyor. Pek çok ünlü ressam, exlibrisleriyle de tanınır. Günümüze kadar pek azı gelebilmiş olsa da “Melancholia” tablosuyla ünlü ressam Albrecht Dürer’in, “Çığlık” tablosuyla ünlü Edvard Münch’ün, Paul Klee’nin exlibrisleri ustaların görsel zenginliğini yansıtıyor. Çağdaş ressamlardan Picasso ve Oscar Kokoschka da ürettikleri exlibrisleriyle tanınıyorlar.



Bu sanatın Türkiye’deki gelişimi ise, malum, matbaanın gecikmesiyle birlikte gecikiyor. Daha önce kişisel mühür gibi işaretler kullanılan Osmanlı’da, bu mühürler kaligrafik tasarımlar olarak yapıldığından, temsil ettikleri kişilerin arması olarak da görülüyordu. Özgün anlamıyla exlibrisler ise Türk toplumuna batıdan gelen kitaplar aracılığıyla giriyor. İkinci el satışlarla ya da yurtdışındaki müzayedelerden edinilen kitaplarda exlibrislere rastlanıyor. Robert Kolej ya da bugünkü Boğaziçi Üniversitesi’nin kütüphanesindeki kitaplarda, kolej döneminden kalma ve kütüphaneyi temsil eden exlibrisler yer alıyor. Asıl gelişim ise 1980’lerde ve hatta 90’lardan sonra gerçekleşiyor. 1996 yılında İtalya’da yapılan 3. Exlibris Bienali’nde birincilik ödülü kazanan ve exlibris sanatının Türkiye’de yerleşip gelişmesini, tanınmasını sağlayan Hasip Pektaş, Ankara merkezli Exlibris Derneği’nin de kurucusu ve başkanı.



Çukur baskı, yüksek baskı, yeniden çoğaltma, ağaç oyma, linolyum, metal, kuru kazıma, taş, lastik damga baskıları kullanılan onlarca teknikten sadece birkaçı. Son yıllarda bilgisayar tasarımları ile serigrafi, exlibris sanatçıları tarafından yoğun olarak kullanılıyor.

Exlibris sanatının en fazla tanındığı yerler Doğu Avrupa ülkeleri. Bulgaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti en fazla exlibris sanatçısına sahip ülkeler arasında.

Exlibrisi resim ve diğer görsel sanatlardan ayıran, içinde tipografinin, yani yazının da olması. Kullanılan harfler ve karakterleri bir exlibrisi başarılı veya başarısız yapan en önemli etken. Çünkü asıl amaç, kitabın kime ait olduğunu yazı yolu ile anlatmak.
Yazı resmin içine yerleştirilirken kaybolmamalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanat,Resim,Heykel,Tiyatro,Sinema,Fotoğrafçılık,Dans