Mimarlığı, bina ile kullanıcı arasındaki temsilî eksenden ayırarak başka bir olasılığa doğru çeken şair-mimar John Hejduk’un (1929-2000) çalışmalarında mimarlığın pek çok farklı forma büründüğüne tanık oluruz: bazen oradan oraya göçen tekerlekli bir strüktür, bazen geleneksel anlamda meskun olmayan bir yapı, bazen bir tiyatro, bazen bir yolculuk, bazen sessiz bir fabl, bazen de tuhaf bir ayin. Bu tuhaf mimarlıkların arasında şapel veya katedral olarak tanımlanan yapılar görebildiğimiz gibi, pek de ciddi mimari eserler arasında sayılamayacak kulübe, saat, değirmen gibi strüktürler, kimi zaman da Paul Klee’nin meleklerini andıran kanatlı yaratıklar olduğunu da görürüz. Kimi zaman da şu gibi alışılagelmedik ifadelerle tanımlanan çizimlere rast geliriz: Iskartaya Çıkarılan Harfler, Mimarlığın Ölümleri, Mimari Ağıt…

Sol: John Hejduk, “32. Iskartaya Çıkarılan Harfler” (Discarded Letters) , Architectures in Love (1995) içinde. Sağ: John Hejduk, “Melekten Kaçış” (Flight from the Angel), Bovisa (1986).[1]

John Hejduk, Şeytanın Kürsüsü (Devil’s Chair, 1979-1983), Mask of Medusa (1985) içinde.
Hejduk’un çalışmalarında mimarlıkla öncelikle kitap formunda karşılaşırız. Basılan şiir ve çizim kitapları arasında Mask of Medusa (1985), Victims (1986), Such Places as Memory (1998), Bovisa (1987), Adjusting Foundations (1995), Soundings (1993), Architectures in Love (1995), Berlin Night (1993), … vardır. Hejduk’un kitap-eserlerinden Pewter Wings, Golden Horns, Stone Veils’ın (1997) tanıtıcı metninde de özellikle belirtildiği gibi, Hejduk’un ‘bir kitap’ olarak yayınladığı çalışmaları ne bir monografi ne de bir sergi kataloğu niteliğindedir. Başlı başına birer mimari eserdirler.[2] Hejduk’un kitaplarıyla, mimarlık tarihçisi Mario Carpo’nun deyişiyle, doğrudan birer kitapmekân (bibliospace)[3] olarak karşılaşırız.
Carpo, Rönesans’ta mimarın, yapıtını şantiye alanında değil, esas olarak doğrudan kitabın mekânında inşa ettiğini ileri sürer. Carpo’nun asıl vurgusu baskı teknolojisi üzerinedir.[4] Ancak, kitapmekân, hiç kuşkusuz, baskı teknolojisinden bağımsız olarak düşünülebilir ve ‘edebi bir konstrüksiyon olarak mimarlık’ düşüncesiyle ilişkili ele alınabilir. Bu bağlamda, kitapmekânın tarihi izleklerini hermetik geleneğe doğru sürebiliriz. Mimarlığı, özellikle de mimari çizimleri,