Cumhuriyet dönemi, ideolojik temeli bakımından yeni bir tarihçilik anlayışı üzerine oturmuştur. Bu 19. yüzyıl Avrupasında görülen ulusalcı bir tarihçilikti. Şu kadarını söyliyelim ki iki savaş arasında Avrupa milliyetçiliği de halen bu tür bir tarihçilik bilinci içinde idi.
Bu yeni ulusalcılığın oturduğu tarihçilik temeli, Osmanlı tarihinden çok islâm öncesi Türk tarihini konu ediniyordu. Tarihi oyunlar da bu hava içinde kaleme alınmaya başladı. Dönem içinde F.N. Çamlıbel'in "Akın", Yaşar Nabi Nayır'ın "Özyurt ve Mete", B.K. Çağlar'ın "Çoban ve Attila" adlı oyunları bu tür hamasî tiyatro yapıtları idi.(10) Cumhuriyetin 10. yılı geldiği zaman, Kurtuluş Savaşı'nı ve 10 yılın devrimlerini konu alan tarihi oyunlar yazılmağa başlandı. Aka Gün düz'ün "Mavi Yıldırım", Nahid S. Örik'in "Sönmeyen Ateş", N.F. Kısakürek'in "Tohum", H.F. Ozansoy'un "10 Yılın Destanı", P.Safa'nın "Gün Doğuyor" adlı oyunları bu türdendir. Şu kadarını söylemek gerekir ki, dönemin yazarları bu oyunları derin bir düşün ve dünya görüşü içinde değil, dönemin havasına kapılarak alelacele çırpıştırmış gibidirler. Kimilerinin bu tür düşüncelere bir daha hayatları boyunca dönmediğini gözönüne alırsak bu açıkça anlaşılır. Yapıtların çoğu da mektep müsamereleri ve Halkevleri için hazırlanmış, derinliği olmayan metinlerdir. Resmi tarihçilik paralelindeki bu tür tarihi oyunların Türk tiyatro edebiyatına çok şey kazandırmadığı zamanla anlaşılmaktadır.
Bu dönemde pagan döneme yönelik tarihçilik ve tarih bilincine karşı direnenler de vardı. Örneğin Yahya Kemal bir yazısında Hüseyin Cahit Bey'i "Japonya'daki muhayyel Türk fetihleriyle uğraşacağımız yerde, daha yakın ve gerçek olanlarını hatırlıyalım" diye eleştiriyordu. (11) Osmanlı tarihini ve toplum geleneklerini yeğleyen bu tarih şuuru, tiyatroda bir ölçüde Musahipzade Celal Bey'in oyunlarında görülmektedir. Musahipzade "Selma" hariç, tümü tarihi olan oyunlarında daha gerçekçi bir tutumla, Türk toplumunun geçmiş yaşamından birtakım sahneleri renkli bir şekilde oyunlaştırıyordu. Böylece yakın çağ tiyatro edebiyatımızda yalnız Musahipzade, sosyal tarihimizi aydınlatan oyunlarıyla kalıcı olmak niteliğini kazanmıştır. Onun oyunlarında ne hayal, ne de bir hamasî edebiyat gayreti vardır. O sadece gerçeği, buruk bir sosyal eleştiriyi, tarihi oyunlarında Türk düşün hayatına getirmiştir.
Günümüz Türk tiyatrosundaki tarihi oyunlar çok daha değişik bir fikir ikliminin etkisi altındadır. Yazardan yazara değişen çeşitli yaklaşımlar da söz konusudur. Oyunlar ve yazarları belirli bir sistematik içinde incelemek zordur. Aııcak, Türk yazarı tarihi oyunlarda da göze çarptığı gibi bir düşünsel evrimin içine girmiştir.
Tiyatromuzun göze çarpan tarihi oyun yazarlarından Orhan Asena; "Hürrem Sultan"ıda bireysel analiz yolunu dener. Kanuni ve Hürrem'in ruh halini tarihi olayların itici nedeni olarak kullanır. "Gılgameş - Tanrılar ve İnsanlar" da ölümsüzlük sorunu, Sümer mitolojisinin getirdiği renk içinde ele alınmak, istenmektedir. Yazar "Tohum ve Toprak"da 27 mayıs tipi bir devrimin anatomisini eleştirme gayretindedir. Ancak olaylar ve karakterler böyle bir analiz için çok ters olarak alınmıştır. "Şeyh Bedreddin" ve "Atçalı Kel Mehmed" ile sosyal konulara ve tarihsel analize daha derinden inmek isteyen yazarda, naive bir popülizm görülmektedir. Bu nedenlerle yazarın; dil, dramatik kurgu sağlamlığı gibi olumlu yönlerine rağmen, tutarlı bir tarihsellik ve tarih bilincine sahip olduğunu söylemek güçtür.
Tarihi oyun yazarlarımız arasında sayacağımız Turan Oflazoğlu ise belirli bir tarih bilinci ile tarihsel oyun yazmaktan çok, tarihi malzemeyi seçtiği konular için kullanmaktadır. "Deli İbrahim"de, Pirandello'nun "Enrico IV'sunda kullanılan motifi "Bilinçli Cinnet" olarak aktarır. "IV. Murat"da bir monarkın güçlenişi ve bu güçlenişteki sadizme ulaşan boyutlar, bir kişilik problemi olarak verilmek isteniyor. "Sokrates'in Savunması"nda ise yazar; eğri ile doğru, tutucu ile ilerici arasındaki diyalogu yeterince dengeli olarak veremiyor. Oflazoğlu oyunlarında kişisel ve ruhsal konulara ağırlık vermek ister. Dilinin ve dramatik kurgusunun güçlüğüne rağmen tutarlı bir dünya ve yaşam görüşünü berraklıkla sergilediği söylenemez.
Güngör Dilmen mitolojik konulardan hareket etmektedir. "Midas'ın Kulakları" ve "Montezuma"daki bu şiirsel başarıyı diğer oyunlarında göremiyoruz. Modern Türk tiyatrosunun tarihi oyun alanındaki diğer yapıtlarını ve yazarları şu iki kategoride incelemek mümkündür, sanıyorum.
a) Vakanüvis tiyatro yazarları: Bu kategorideki oyunlar adeta birtakım tarihi olayları belli bir tez ve yorum sahibi olmadan sahneye çıkarmaktadırlar. M.H. Çorbacıoğlu'nun "Koca Sinan"ı, Güngör Dilmen'in "İttihad ve Terakki"si, Oflazoğlu'nun "Sokrates'in Savunması" adlı oyunları bu kategoriye girebilir. Seyirci burada tiyatro sanatının katkısını veya yeni bir yorumu değil, salt sahneye devşirilen bir tarihi olayın tekrarını görür.
b) Salt bir yorum getirme endişesinde olanlar: Erol Toy'un "Pir Sultan Abdal" ve "Parti Pehlivan" adlı oyunları... Birincisi bir köylü devrimi yorumu, ikincisi de milli mücadelenin bir bölümüne yazarın bakış açısını getirir. Ancak her iki oyunun da bir tiyatro olayı olduğunu söylemek güç... Gene ismet Küntay'ın milli mücadelede bir subayın öyküsünü leitmotive olarak alan "Tozlu Çizmeler" adlı oyunu da bu niteliktedir.
Türk tiyatrosunda tarihsel oyunlar çeşitli yaklaşımlarla yazılmıştır. Ancak bunlar dünya edebiyatının klâsik veya çağdaş ünlü eserlerinin; oyun, teknik ve yorum gücüne ulaşamamıştır. Bunda kabahat yazar ve uygulayıcılardan çok, toplumumuzun düşünsel geri kalmışlığında aranmalıdır.
Buraya kadar şunu belirtmeye çalıştık. Tiyatroda tarihi oyunun ortaya çıkış ve başarısı, herhangi bir dramaturji olayı değildir. Bu oyunların besleneceği kaynakların başında devrin düşünsel düzeyi ve tarih yorumculuğu gelir. Gerek dünya edebiyatında, gerekse ülkemizde tarihin yorum tarzı ve yaklaşım yöntemi kendisini tiyatroda da göstermiştir. Yani tarih bilim ve felsefesi salt düşünce ve mantık olup, roman ve tiyatro serbestçe serimlenen bir duygu bütünü değildir. Her iki alanda da bu öğelerin belirli bir oranda birlikte bulunması gerekir. Bir ülkede düşünsel hayatın düzeyini; tarihin yorumu, bakış açısı ve ortaya çıkartılan sentez gösterir.
Tiyatronun gerçek düzeyi de (edebiyatta tarihi romanlarda olduğu gibi) tarihi dram türünün başarısıyla ölçülür. Çünkü tarihi dram; salt dil, dramatik kurgu ve teknik gibi birincil yazarlık yetenekleri dışında, ön planda düşünsel zenginlik ve ihtişamı gerektiren bir alandır.
NOTLAR
(1) Nietzsche, Yunanlıların Trajik Çağında Felsefe, çev. Nusret Hızır, Elif Yayınları, İstanbul, 1963 ve bkz., I, Kuçuradi, Nietzschede Trajik Olan, Yankı Yayınları, İstanbul, 1966.
(2) Burada 14. yüzyıl tarihçisi İbn-i Haldun'u bu hükmün dışında tutmamız gerekir. Bottomare'un deyimiyle ne halefi ne de selefi olmayan bir düşünür ve tarihçi idi, o.
(3) Ian Kott'un bu konudaki "Çağdaşımız Shakespeare" adlı eserini fazla abartılı bir yorum örneği olarak bulduğumu söylemeliyim.
(4) Otuz Yıl Savaşları Tarihi, M.E.Bakanlığı Yayınları arasında, Hamdi Dilevurgun tarafından çevrilerek dilimize kazandırıldı. İstanbul 1947-48 C. I-II - M.E. Basımevi.
(5) V. Hugo, Blas çev. S. Esat Siyavuşgil, M.E.B. Yay. İstanbul 1962, sah. 76.
(6) Özdemir Nutku, Dünya Tiyatrosu Tarihi, Cilt II., AÜDTCF Yay., Ankara 1972, sah. 350.
(7) Fazlurrahman, İslam, Anchor Book, New York, 1967, s. 250-253.
(8) İ. Ortaylı, Ahundzade ve İzleyicileri, Köken Derg., Yıl 1974, Haziran, sah. 26-28.
(9) Bu konuda bkz. Metin And, Meşrutiyet Döneminde Türk Tiyatrosu, İş Bankası Yay., Ankara 1971, sah. 101 vd.
(10) Sevda Şener, Çağdaş Türk Tiyatrosunda Ahlâk-Ekonomi-Kültür Sorunları AÜD, TCF. Yay, Ankara 1971, sah. 152-153-154-156-158-160.
(11) Y. Kemal (Beyatlı) Tarih Musahebeleri, İst., Fetih Cem Yay., İstanbul 1975 sah. 83-85.
# Resim, Heykel # Hareket Sanatları # Tiyatro & Dramatik Sanatlar # Fotoğrafçılık - Fotoğrafçılık Eğitim Dersleri # Grafik ve Tasarım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Sanat,Resim,Heykel,Tiyatro,Sinema,Fotoğrafçılık,Dans